Bildiğiniz üzere Suriye valisi Muaviye bin Ebu Süfyan, Ali'nin halifeliğine itiraz etmiş sıffın savaşında çarpışmış yenilincede kur'an ayetlerini mızraklarına geçirmişti."Mızraklarının ucuna Kur'an sayfalarını asarak kendilerine kalkan yapanlar lat ve uzza uğruna peygamber'e karşı koyan Kurayşliler değildi. Eski biçimini o şekilde koruyamadığı için içeriden sızıyor ve Kur'an'ı mızraklara takıp Ali'yi , dolayısıyla Muhammed'i deviriyor. Yani kısa bir süre içinde şirk dini; islam dininin kılığına girerek Peygamber ailesinin hilafeti adıyla ve anayasası sözde kur'an olan bir hükümet adıyla tarihte yönetimi ele geçiriyor. Halife cihada ve hacca gitse de yine de hakim olan din, şirk dinidir." (Ali Şeriati , Dine karşı Din)
Cahiliye aklı efsaneye çalışıyordu bu doğru. Fakat bugünkü müslümanların aklı neye çalışıyor ?"Olağanüstü üzerine diretip Kur'an mucizesini ısrarla görmek istemeyen cahiliyenin bedevi aklı " Ona rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? " (29-50, Quran) şeklinde işliyordu. Bu akla tokat gibi bir cevap geliyordu " Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi ? " (29-51, Quran) Cahiliye aklının akleden kalbe değil efsaneye dayandığının en güzel delili cahiliye edebiyatı idi." (Mustafa İslamoğlu , 3 Muhammed)
Hikaye şöyle kurgulanmış: " Gece karanlığında Sevr Mağrasına vardılar. Mağara; haşerat ve vahşi hayvanların yuvası idi. Sıddıkı Ekber ( Ebubekir) içeride Allah resulüne zarar verebilecek yılan ve akrep gibi hayvanların olabileceğini hesap ederek kainatın fahrinin oraya girmesine gönlü razı olmadı:
- Ey Allah'ın Resülü ,dedi. Allah aşkına ben girmedikçe, sen girme! eğer içeride zararı dokunacak birşey varsa onun zararı sana dokunmadan bana dokunsun.
Mağaradan içeri süzüldü.. Elleriyle yerleri yokladı, düzenledi ufak tefek taşları bir kenara attı. Bu arada mağaranın bir köşesinde bir delik buldu. Elbisesinden bir parça yırtıp orayı tıkadı , geri kalan kısmınıda ayaklarını dayadı ve seslendi:
- Ey Allah'ın Resülü ,buyurunuz!
Meriçin cümlesine eklenecek her kelime o güzel tarifini tahrif etmekten öteye geçmeyecektir. Lakin birkaç kelime de olsa meriçin cümlesini açmak istiyorum. Toplum olarak öğrendiğimiz basmakalıp düşüncelerin ötesine geçmek mümkün olmadı. Saygımız olmadı başka fikirlere. Düşman olduk yenilere. Nitekim insanoğlunun varoluşuyla aynı tarihe sahiptir bu özelliklerimiz.İnsanlar sloganla güdülmez. Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet kitaptan değil kitapsızlıktan korkmalıyız. Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiyenin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek işte, en doğru yol. (CEMİL MERİÇ)
Gerçekleri araştırmıyoruz , fikrimiz nerden olacak? Kemal tahir tecrübeli bir hekim soğukkanlılığla teşhisi koyuyordu. “ Batılılaşma.. ” Batılılaşma hareketinin bir koluda sosyalist harekettir. Yani laiklik maiklik denilen maskaraların yanı sıra sosyalizmi biz tıpkı batılılaştırmacılarımızın batılılaşmayı aldığı gibi aldık. O zaman batıda büyük bir sosyalist birikim , fikir birikimi vardı. Her gelen dergi bize yeni fikirler getirecekti ve bizim , Batı’dan hiçbir farkımız olmadığı için, aynen kullanacaktık onları! Batı’da bizim için hazır fikir olmadığı anlaşılınca kıyamet koptu.. Zira biz gözü kapalı , Batıdaki fikirleri burada tekrar ediyorduk.. Dünyada bir tek sosyalizm var o da bilimsel sosyalizm diyorduk. Hala da bu lakırdıyı söyleyenler var bu ülkede. Müslümanlıkla sosyalizmin münasebetlerini Garaudy’den öğreniyorlar. Elli yılı kucaklayan sosyalist düşünce tarihimizde, Türkiye gerçeklerine yönelmiş iki tane makale bulmanın ihtimali yoktur; Batı’dan duyduğumuz bir iki basmakalıp düşünceyi tekrarlamaktan başka ne yaptık? (Cemil Meriç)
Hz.Muhammed’in getirdiği islam yaşanılan, canlı bir hareketti. O canlılık hayatın her alanını inşa ediyordu.Kur’anın aydınlığı onu anlayan bir akla ve kalbe düşer. Düşünsenize bir “ Ben anlamıyorum, ama yaşıyorum ” demek nasıl bir garabettir? Sahabei kiram on ayet alır onu iyice anlari özümser ve yaşarlar sonra bir on ayet daha alırlarmış. Biz birbirimize sahabenin Kur’an karşısındaki bu ciddi duruşunu anlatacağımıza falancanın kur’anı bir gecede kaç kez hatmettiği türünden asılsız fasılsız menkıbeleri anlatıyoruz. Dolayısıyla kuran tasavvurumuzla da anlamaya ve yaşamaya odaklı bir tasavvur olmaktan daha çok otomatik tekrara dayalı bir tasavvur olup çıkıyor. (Mustafa İslamoğlu)
Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz.
Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz.
Düşünceyi küçümsüyoruz, kitaba harcadığımız parayı atlar ile harcadığımızla
kıyaslayarak yerin dibine girmemiz gerekmez mi ? Kitap sevene kitap delisi diyoruz.
Kimseye at delisi dediğimiz yok. Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş
19.yüzyılda söylenen şu söz doğrudur: " Din, halkların ölümden sonraki hayata bağladıkları ümit dolayısıyla bu dünyadaki mahrum, zavallı ve perişan durumlarına tahammül etmelerine sebep olan bir afyondur. Din afyondur " ve aynı şekilde 18.ve 19. yüzyıl aydınlarının ; " Din insanların boş ve anlamsız korkuların bir ürünüdür ve Din, feodalite dönemindeki kayırmanın, ayrımcılığın ve yoksulluğun bir ürünüdür " sözleri de doğrudur ve gerçeği yansıtmaktadır. Ancak bu hangi dindir? (Ali Şeriati, Dine Karşı Din)
Fakat bir problem var. Eğer Katade’nin bu çevirisini kabul edersek tarihi bir hata yapmış oluruz ki o da şudur: Tarih bilimine karşı aykırılık."Biz Davud’a, sizi harbin şiddetinden korumak için zırh-elbise sanatını öğrettik. Şimdi siz (bundan dolayı) şükreder misiniz ? " (ABDULLAH AYDIN MEALİ-ENBİYA,80)
Ceza suçludan intikam almayı değil, onu eğitmeyi öngörmelidir.
Cok sukur bu konuda cahil insanlari bilgilendiren ...
salat bir anda başka bir şey çıkınca karşıl...
KURAN SALATIN TAM ANLAMI NEDİR DİYORUZ MAİDE ...
KURANA SORALIM SALAT NE ÇIKACAK BİZDE ARTIK KU...
SALATIN SÖZLÜK ANLAMLARI صلو: dua, dua etme...