Arama Yap
Tanrı’yı Kim Yarattı?
Bu Sorunun cevabını size anlatmam için size biraz ön bilgi vermek zorundayım. Lütfen aşağıdaki ön bilgileri okumadan Tanrı’yı kim yarattı bölümüne atlamayın. Sabırla tüm yazıyı okursanız aşağıdaki ön bilgiyi niçin verdiğimi anlayacaksınız. Şimdi geçmişte ünlü ateist bilim adamları nasıl düşünüyordu ona bakalım.
"Evren yaratılmış bir şey değildir. Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde, evrenin Tanrı tarafından belli bir anda yaratılmış olması ve evrenin yoktan var edilmiş olması gerekirdi. Yaratılışı kabul edebilmek için, her şeyden önce, evrenin var olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten (yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise bilimin kabul edemeyeceği bir şeydir. Görüyoruz ki, idealistlerin kanıtları, bilimlerle karşı karşıya geldiklerinde, tutunamazlar; oysa materyalist filozofların kanıtları, bilimlerin kendilerinden ayrılamazlar." ( GEORGES POLİTZER, FELSEFENİN BAŞLANGIÇ İLKELERİ , ERİŞ YAYINLARI S.76 )
Georges Politzer (d.1903 – ö.1942), Macar kökenli Fransız Marksist yazar ve felsefecidir. Tüm materyalistler gibi Politzer de bilimin henüz genç çağlarında olduğu 20 yy.da bu satırları kaleme alırken bilimin kendilerine hizmet ettiğini düşünüyordu. Politzer’in “Felsefenin Başlangıç İlkeleri “ adlı eserini okuduğunuzda bilimin Tanrıyı çürüttüğünü, Tanrı’nın bilim karşısında tutunamadığını iddia ediyor ve şöyle ekliyordu “Eğer evren ezeli değil de sonradan oluşmuş olsaydı o vakit Tanrı yarattı derdik, fakat bilim bize gösteriyor ki böyle bir şey olamaz”. Politzer’in bu satırlarından çok değil birkaç yıl sonra Big Bang teorisi ispatlanınca tüm ateist bilim adamları büyük şok yaşadı. Hatta bazıları kabul etmediği gibi “Bu gerçek olamaz” gibi demeçler vermeye başladılar. Çünkü dinlerin iddiasını, başlangıcı olan evren modelini ispatlamışlardı:Tanrı dışında hiçbir şey ezeli değildi. Evren de dahil.
Ateistler de şöyle bir algı var. Bilim dinin karşısındadır ve dinleri bir gün çürütecek. Politzer gibi 20 yy.da doğmuş bir ateist de aynı şekilde düşünüyor, bu yüzyılda doğmuş bir ateist de. Bilimi insanlığın ortak birikimi olarak değil kendi koltuk değnekliğini yapan bir nesne olarak görüyorlar. Bu durumun asıl sorumlusu dindar insanlardır. Yobaz dindarların bilime sırt çevirmesiyle birlikte bilime ateizm sahip çıktı. Bilimi tekeline alan ateistler kendi felsefelerini de bilimle birlikte insanlara sunuyorlar. Hal böyle olunca ateizm’in beslendiği tek kaynak bilimmiş gibi bir algı oluştu. Hatta dini inanca sahip toplumlar bilimden o kadar uzak ki Big Bang’in varlığının Tanrı’nın en büyük delillerinden biri olduğunu göremiyorlar. 20. yy.da Big Bang’in var olduğunu söyleyen bilim adamlarına ateist bilim adamları şiddetle karşı çıkmıştı.Çünkü Big Bang onların iddialarını çürtümüştü. Kızgındılar, öfkeliydiler.
The New Yorker yazarlarından Jim Holt’un “Big Bang Theology” başlıklı makalesinde de belirttiği gibi “Big Bang, bilim tarihinde Allah’ın yaratışını tasdik ettiği için kabul görmeyen tek görüştü.” Big Bang ispatlanınca ateist bilim adamları büyük oranda hayal kırıklığına uğradı. Alman kimyacı Walter Nernst Big Bang teorisiyle ilgili düşünceleri sorulduğunda “bu bulguları kabul etmenin, bilime ihanet olacağını” iddia ediyordu. (GOD AND THE ASTRONOMERS, S. 104)
Ünlü fizikçi Arthur Eddington şu satırlarında bu psikolojik yapıyı ortaya koymuştur. “Bu konuyu (evrenin genişlemesi) ele alıştaki zorluk, bunun, her şeyin ani ve özel bir başlangıcı olduğunu gerektirmesindendir. Evrenin başlangıcı olduğu fikrini, felsefi açıdan iğrenç buluyorum...” (BİG BANG TANRI, S. 62)
Böyle onlarca kabullenemeyişi size sunabilirim ama konuyu uzatmak istemiyorum. Tüm bunlara rağmen gel gör ki dindarlar o kadar kafasını kullanmaktan aciz ki bugün “Tanrı yok” diyen 21. yy ateistleri bu iddialarını savunurken Big Bang’e sarılıyorlar. Ne kadar tuhaf. Big Bang’in bulunmasını tam bir hüsran ile karşılayan geçen yüzyılın ateistlerine karşılık bugünün ateistleri dindarlara karşı Big Bang’i savunuyor. Politzer bugün yaşasa eminim ki bu sefer yine bilimden destek aldığı iddiasına tutunarak “Tanrı yoktur” diyecekti. Çünkü ateistler de önyargılara sıkışmış durumdalar. Tanrısızlığa kendilerini koşullandırıyorlar. Dindarları eleştirdikleri hastalık kendilerinde de mevcut: Bağnazlık.
Peki , Karl Marks ne diyordu?
“Ya Tanrı evrene göre öncedir. Evren Tanrı’nın eseridir ve Materyalist felsefeler hatalıdır. Ya da madde öncedir ve ezelidir, Tanrı yoktur, her şey madde ile açıklanır, Tek Tanrılı dinler hatalıdır.”
Yukarıdaki mantık Karl Marks ve Friedrich Engels'in beraber yazdığı "Felsefe İncelemeleri" adlı kitaptan çıkardığımız özettir. Marks’ın demek istediği şu eğer maddenin (evrenin) bir başlangıcı olduğu bulunursa materyalist düşünce hatalıdır. Eğer başlangıcı yoksa evren ezeli ise dinler hatalıdır. Big Bang bugün materyalist felsefeye en büyük darbeyi indiren bilimsel buluştur.
Big Bang’in var olduğunun delilleri neler?
Bu konu için başka bir yazı yazmayı düşünüyorum. Çünkü konunun çok fazla uzayıp ana soru olan “Tanrıyı kim yarattı?” sorusundan konuyu uzaklaştırmak istemiyorum. Kanıtlar kabaca şunlar:
1. Evrenin genişlemesi: Geçmiş asırlarda sabit durum teorisi vardı. Bu teoriye göre evren sabitti genişlemiyordu veya daralmıyordu. Evrenin genişlediği bulununca tüm maddenin eskiden bir noktada olduğu anlaşıldı. O nokta patlamış ve patlamanın etkisiyle evrenin hala genişlediği ortaya çıktı. Bu konuda Hubble’ın bulgularına çok şey borçluyuz. Onun bulguları ilk başlarda büyük tepkilerle karşılaştı. Bulgular karşısında materyalist ve ateist bilim adamlarının tepkisini, bilim yazarı David Filkin Stephen Hawking’s Universe (Stephen Hawking’in Evreni: Kainatın Sırları) adlı kitabında şöyle tarif eder:
"Genişleyen bir evren, değişmez, nihayetsiz ve ebedi bir evren fikrine sıkı sıkıya bağlanmış olan ateist bilim adamlarının çoğunluğunun kabul edemeyecekleri bir kavramdı. Genişleyen herhangi bir şey değişmez olamazdı. Bu nedenle Hubble’ın bulgularını göz ardı etmek ya da küçümsemek eğilimi belirmişti. " (DAVİD FİLKİN, STEPHEN HAWKİNG’İN EVRENİ: KAİNATIN SIRLARI, AKSOY YAYINCILIK, 1998, S. 81)
2. Hidrojen- Helyum oranı: Yıldızlardaki Hidrojen elementi sürekli Helyum elementine dönüştüğü bulundu. Eğer evren ezeli olsaydı Hidrojen’in tamamı Helyum’a dönüşecekti. Dolayısıyla evrenin ezeli olmayıp bir başlangıcının olduğu ortaya çıktı.
3. Kozmik Fon Radyasyonu: Evrenin ilk patlamasından bize miras kalan bir ışımadır. 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı kozmik fon radyasyonunu, aslında bunları aramadıkları halde, keşfettiler. Bunun için Nobel ödülü bile aldılar.
4. Entropi Yasası: Evrenin sürekli bozulmaya uğradığını öğrendiğimiz yasa. Eğer sürekli bozulma olmayıp her şey sabit olsaydı. O zaman her şeyin sonsuzdan gelip sonsuza kadar yaşayacağını söyleyebilirdik. Ama durum tam tersi. Bu, maddenin bozulma olayı evrenin ezelden beri var olmadığının kanıtıdır.
5. Elementlerin Yarı Ömürleri: Elementin yarı ömrü dediğimiz bir yaşam süresi var. Bu konuyu lise kimya kitaplarında radyoaktif maddeler bölümünde görmüştür sayısal bölümündeki öğrenciler. Elementler ezelden gelseydi şimdiye kadar hepsi ömrünü tüketmiş olurdu. Elementlerin hala olması ezelden beri maddenin olmadığının delilidir.
Geçen asrın en ateşli ateistlerinden biri olan Antony Flew ve düşüncesi
Antony Garrard Newton Flew, (d.1923 - ö. 2010), Britanyalı filozof. Din felsefesiyle ilgili çalışmalarıyla tanınır. Flew, geçmişte ateizmi kuvvetle desteklerdi, Tanrı hakkında bir kanıt ortaya çıkıncaya kadar ateizmin kabul edilmesi gerektiğini savunurdu. 2004 yılında deizme döndüğünü açıkladı. Bu yüzden birçok ateist kendisine hakaret etmiş, onu aşağılayan karikatürler çizmiştir. Prof. Dr. Antony Flew'in, "Tanrı'nın varlığının ve kendi yanılgılarının kanıtları"nı sunduğu "Yanılmışım, Tanrı Varmış" adlı bir kitap yazmıştır. Müslümanlara Turan Dursun örneğini verip “bakın bir müftü bile ateizmin mantıklı olduğunu söylüyor” diyen ateistler Antony Flew’in de bilime dayanarak Tanrı’nın varlığına inandığını unutmamalılar. Her tür inanca mensup insanlar belli zaman sonra fikrini değiştirebilir. Bir adam fikrini değiştirdiği için o fikir çürütülmüştür mantığı temeli olmayan bir düşünce sistemidir.
Antony Flew şöyle der: “İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söylerler. Bende bir itirafta bulunacağım: Big Bang Modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin başlangıcı olduğu iddiasını.” (Henry Margenau, Roy Abraham Vargesse, Cosmos, Bios, Theos, La Salle II: Open Court Publishing, 1992, s.241)
Yukarıdaki tüm bilgileri aslında Tanrıyı kim yarattı? sorusuna vereceğimiz yanıtlara bir temel oluşturmak içindi. 21. yy ateistlerine nazaran 20.yy ve daha önceki asırların ateistleri bu soruyu mantıksız buldukları için hiç sormadılar. Onlar evren mi sonsuz yoksa Tanrı mı sonsuzu tartıştılar. Eğer sonsuz olan Tanrıysa onun yaratıcısı olmayacağının idrakindeydiler. Fakat yeni nesil ateistler demogoji yaparak “teizmi” parçaladıklarını, çürüttüklerini sanıp mutlu olmaktalar. Richard Dawkins “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabında bu soruyu çokça dillendiriyor. Eğer bunları Tanrı yarattıysa Tanrıyı kim yarattı? Açıkçası bir lise ya da üniversite öğrencisinin bu soruları sormasını normal karşılamama rağmen Richard Dawkins gibi bir bilim adamının bu tür basit sorular sormasına bir türlü aklım ermiyor. Buna aklı ermeyen başka biri de var. Felsefeci John Lennox. Katıldıkları bir programda John Lennox, Richard Dawkins’e hitaben şunları söylüyor:
“Tanrı yanılgısı kitabındaki Tanrıyı kim yarattı? Sorusuna değinmek istiyorum. Çünkü bu çok çocukça bir soru. Senin gibi bir bilim adamından bunu temel argüman olarak beklemezdim. Çünkü bu sorudan Tanrı yaratılmıştır sonucu çıkıyor. Bu yüzden kitabın ismini “Tanrı Yanılgısı” koymana hiç şaşırmadım, çünkü yaratılmış Tanrılar zaten bir yanılgıdır. ”
Tanrı’yı / Allah’ı Kim Yarattı?
Nihayet konuya giriş yapabildik. Buraya kadar sabırla geldiyseniz artık sorunun cevaplanma vaktidir. Bu soru aslında mantık hatası ile inşa edilmiştir. Şimdi bir ateist “Tanrı yok” fikrini savunuyorsa, Tanrı olmadığı için Tanrıyı yaratacak bir Tanrı da yoktur. Onlar için işler kolay. Bu soru da en az "Tanrı" fikri kadar saçmadır onlar için. Sadece biz inançlıların inancıyla kendi üstün zekalarıyla alay etmek için bu soruyu sorarlar. Fakat bir ateist samimi olarak bunun cevabını arıyorsa onlar için ve bu soruyu çok anlamlı bulan Müslüman kardeşlerim için cevaplamaya çalışacağım. Şimdi Tanrı varsa onu kim yarattı? sorusunu soran bir ateistin karşısına bir yol ayrımı daha belirir. O da hangi din’in Tanrısı? Biz Müslümanların inandığı Allah ile Hristiyanların veyahut Yahudilerin inandığı Yehova aynı Allah değildir. Ben Kur’an’ın tanıttığı Allah üzerinden yazıma şekil vereceğim. Soru felsefi olduğu için bende yazının ilerleyen bölümlerinde felsefi olarak sorunun hatalı olduğunu anlatacağım. Bu sorunun hatalı olduğunu anlamanız için yukarıdaki ön bilgilerin bir benzerini daha vermem hayati derecede önemli. Yani Biz bu soruyu düşünmeden önce ilk iş olarak Tanrı kavramını bilmek zorundayız. Allah kendisini nasıl tanıtıyor? Veya nasıl tanımlıyor? Ezeli olan, başlangıcı olmayan, sonu olmayan, ebedi olan, yoktan bir şeyi var eden, hep var olan , yaratılmayan. Allah’ın bu özelliklerini bilen biri bu sorudaki tanım hatasını hemen görür. Allah’ı en iyi açıklayan İhlas Suresidir. İhlas suresi Allah’ın Allah’ı tanıttığı suredir.
“(Ey muhatab!) De ki: O Allah’tır; eşsiz-benzersiz bir tek’tir. (1) Allah Samed’dir. (2) O doğurmamış/doğurtmamıştır ve doğurulmamıştır.(3) Ve hiçbir şey O’na asla denk ve benzer olmamıştır.(4)” (HAYAT KİTABI KUR’AN MEALİ- İHLAS SURESİ)
İlk ayette Allah yaratıcı olarak bir tek ben varım diyor. İkinci ayette Allah samed’dir cümlesinde samed Türkçeye ya da başka bir dile çevrilemeyeceğinden o şekilde yer alır. Samed, hem “her şey kendisine muhtaç olup kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan”; hem “ilk sebep ve son gaye” veya “öncesiz ilk sonrasız son”; hem “ eksilmeyen ve artmayan”; hem de “evrenin eşsiz sahibi” anlamlarına gelir. Surenin üçüncü ayeti Allah’ın hem anne ve baba olmadığını hem de birilerinin çocuğu olmadığını ifade ediyor.Yani yaratılmadığına vurgu yapıyor. Dördüncü ayette ise Allah noktayı bırakır. Kendisi dışında “yaratıcı” özelliği olan başka hiçbir varlığın olmadığını şöyle vurgular “Hiçbir şey O’na asla denk ve benzer olmamıştır”.
Biz bu sure ve Kur’an’ın tamamından şu bilgiyi öğreniyoruz: Allah yaratılmamıştır, kendiliğinden hep var olandır. Ateistlerin dediği gibi eğer evreni Tanrı yarattıysa yani böyle bir ihtimal varsa Tanrıyı bir anda olsa kabul etmiş oluruz değil mi? Eğer bunu kabul etmişsek Tanrı’dan başka bir Tanrı olmadığını da kabul etmek zorunda kalırız. Niye mi? Çünkü biz bir an dahi Tanrı’nın evreni yarattığını varsayarsak Tanrı’nın dinlerdeki tüm tanım ve özelliklerini de kabul etmiş oluruz. Tanrı’yı kabul edip onun yaratılmayan özelliğini kabul etmezseniz, Tanrıyı kabul edip onun yiyip , içmediği bilgisini reddederseniz saçma bir tavır sergilemiş olursunuz. Bu şuna benzer. Ben hayali iki önerme sunayım sizlere. Birinci önermem melekler vardır. İkinci önermem ise meleklerin iyilik dışında bir yeteneği yoktur. Yani kötülük yapamazlar. Ateist gelip bana diyor ki “Tamam melekler vardır. Ama niçin kötülük yapıyorlar?” ben de diyorum ki “Bak güzel kardeşim meleklerin tanımında yani özelliğinde kötülük yoktur. Onlar sadece iyilik yapabilirler. Sen melekleri kabul ediyorsan onların özelliği olan kötülük yapamamayı da kabul edeceksin.” Ateistin sorusu mantık hatası içeriyor. Meleği kabul ediyor ama meleğin iyilik dışında bir şey yapamayacağını yani onun temel özelliğini kabul etmiyor. Bu abes. Allah için de aynı şeyi düşünebiliriz. Siz Tanrı varsa diyorsanız. Tanrının yaratılmadığını, yemediğini, uyumadığını, dinlenmediğini de kabul etmelisiniz ve sorularınız Tanrı’nın bu özellikleri üzerinden sormalısınız. Bilmem bu somutlama kafanızda bir şey canlandırdı mı? Eğer sorunun mantık hatası taşıdığını hala canlandıramadıysanız işte size çok daha somut bir anlatım. Allah’ın kendisine yaptığı tanımı (hep var olma özelliğini) kabul etmemek şunu demektir: “Tamam ey Tanrı, sen diyorsun ben tek yaratıcıyım. Peki sen tek yaratıcıysan seni kim yarattı?” bunun ne kadar mantık dışı bir soru olduğunu anladınız mı? Zaten Tanrı kendini tek ilan etmişken kalkıp seni kim yarattı deyip Tanrılar peydahlamak ve işi inkarda diretmek için domogojiye sürüklemek ne denli samimi bir tavırdır bilemiyorum.
Ayrıca “Allah’ı kim yarattı?“ gibi bir soru felsefede “kategori hatası” olarak adlandırılır. Bu soruda kavram kargaşası vardır. Bu soru neye benzer birkaç farklı örnek vereyim:
1. Bu soru “siyah rengin ağırlığı nedir?” sorusuna benzer. Böyle bir soru size çok yanlış gelir değil mi? Çünkü rengin ağırlığı olmaz. Yani rengin böyle bir özelliği yoktur. Aynen bu örnekte olduğu gibi Tanrı’nın da özelliğinde yaratılmış olmak yoktur.
2. Üçgen üç kenarlıdır. Çünkü tanımında üç kenarlı olduğu geçer. Bu onun özelliğidir. Ama bu üçgenin dördüncü kenarı nerdedir? Sorusuna benzer.Üçgenin dördüncü kenar gibi bir özelliği yoktur ki dördüncü kenar soruluyor Aynen bu örnekte olduğu gibi Tanrı’nın da özelliğinde yaratılmış olmak yoktur.
3. Bir er’e kim emir verir? Uzman çavuş diyelim. Uzman çavuş’a kim emir verir? Astsubay. Peki ona kim verir? Subaylar. Subaya kim emir verir ? Genel Kurmay Başkanı. Ona kim emir verir? Başkomutan. Peki Başkomutan’a kim emir verir? Sorusu mantıksızdır. Bu silsilenin ana kaynağı odur. Kimse ona emir veremez. Çünkü o kendinden emir vermeye yetkilidir. Bu başkomutan olmasının ona doğal olarak getirdiği bir özelliktir. Aynı şekilde Allah’ı düşünün onun yaratılma sıfatı yoktur. Yaratılmama ve hep var olma onun kendiliğinden olan özelliğidir. Yaratma özelliği bir noktada durmalı. Tıpkı emir verme mercinin bir noktada durması gibi.
Yukarıdaki anlattığım 3 maddede mantık hatalarını somutlaştırarak vermeye çalıştım. Şimdi size Allah’ı kim yarattı sorusunun da bu şekilde tutarsız olduğunu gösterelim. Şimdi Lütfen tüm dikkatinizi aşağıda yazacağım cümleye odaklayın. Anlamazsanız tekrar baştan okuyun. Çünkü bu sorunun mantıksız olduğunun en büyük delilini size vereceğim.
Bu Soru Niçin Mantıksız?
- Allah kelimesinin tanımı “yaratılmamış” olandır.
- Bir diğer tanımı (sonradan var olan her şeyin) “yaratıcı”(sı)
- Tanımı toparlarsak: Yaratılmamış olan yaratıcı.
- Şimdi Allah’ı kim yarattı ? sorusundaki Allah kelimesini kavramsal Allah tanımı ile değiştirelim ve sorunun içindeki mantık hatasının sır perdesini aralayalım.
- Allah’ı kim yarattı ? == Yaratılmamış olan Yaratıcıyı kim yarattı?
Yukarıdaki soruda mantık hatasını gördünüz mü? Bu soru sadece Tanrı inancı taşıyan bir dindar için değil aynı zamanda samimi bir ateist için de anlamsız bir sorudur. Bir ateist Allah varsa onu kim yarattı? diye sormamalıdır. Çünkü Allah’ın varlığını kabul eden biri onun yaratılmamış olduğunu da kabul eder. Yani Allah'ı kabul ediyorsan onun tüm özelliklerini de kabul etmelisin. Allah'ı kabul edip aynı zamanda onun yemediğini kabul etmemek çarpık ve yanlış bir Allah inancını beraberinde getirir. Mesela İslam inancındaki Tanrı olan Allah’ı kabul etmek isteyen bir ateist onun Kur’an’da kendisini tanımladığı şeklini kabul eder. Allah kendisini hep var olan, sonsuz, yaratılmayan bir Tanrı olarak tanımlar. Aynı zamanda kendisi dışında bir Tanrı peydahlanması asla kabul etmediği biz Kur’an’dan öğreniyoruz. Buna islam’da şirk inancı denir. Allah’ın üstünde ya da alt seviyesinde ya da ona ortak olan bir Tanrı’nın varlığını kabul eden kişi İslam inancını reddetmiş olur.
“Allah evreni yarattıysa Allah’ı kim yarattı?” mantığı Allah’ın kendisini tanıttığı gibi kabul etmeme eylemidir. Ateistlerin bunu anlamakta zorlanmalarını anlıyorum. Çünkü biz yaratılmamış bir varlık görmedik. Big Bang’den beridir var olan her şey yaratılmıştır. Yani biz sürekli yaratımın olduğu evrende doğduk. Tanrı gibi evrenin dışında mekan ve zamanın ötesine hiç geçmedik. Bu yüzden anlamakta zorlanıyoruz. Bir şey’in yaratılmayıp, hep var olması fikri bize imkansız geliyor. Ama şu bir gerçektir ki Allah yaratılsaydı Allah olmazdı. Bir şey yaratılıyorsa o yaratan değildir. Yani o da başka Tanrının kuludur derdik. Şimdi ortada bir bilgisayar yazılımı olsun. Diyorsunuz ki bu yazılımı Ahmet yazdı. O zaman şu soruyu sorar mısınız? Ahmet’i kim yazdı? Saçma çünkü Ahmet’in kendisi bir yazılım değil ki başkası tarafından yazılması mümkün olsun. Aynı mantık Allah için geçerli “evreni kim yarattı?” diyorsun. Allah diyor. “O zaman Allah’ı kim yarattı?” Allah yaratılanlar gibi maddeden yani atomlardan oluşmuyor ki. Biz atomdan oluşmayan bir varlığa hiç şahit olmadık ki öyle bir varlığın tüm özelliklerini bilelim. Allah zeus değildir. Bu yüzden bir insan yaratıldıysa Tanrı’da yaratılır demek Tanrıyı atomlardan oluşan bir varlık gibi görmektir. Tanrı yemek de yemez, su da içmez, uyumaz da. Tanrı insan değildir ki onu insan gibi düşünelim. Bir ateistin ben ölümlüysem Tanrı’da ölümlüdür. Ben yaratıldıysam o da yaratılmıştır mantığının elle tutulur bir tarafı yoktur. Onu insan gibi tasavvur etmekten vazgeçip, bir ateistin ben ölümlüysem, Tanrı ölümsüz olmalı ya da ben yaratıldıysam benim Tanrım yaratılmamış olmalı ki benden üstün olsun diye düşünmeli.
Tanrıyı kim yarattı? sorusunun arkasında nedensellik kavramını yanlış anlamamız yatar
Şimdi bu örneği verdikten sonra artık biraz daha bilimsel ve felsefi delillerimize geçme vakti geldi. Biz nedensellik ilkesini yanlış yorumluyoruz. Ne demektir bu? Nedensellik, her sonucun bir nedeni vardır demektir. Yani bir şey , başka bir şeyin sonucuysa onun nedeni var demektir. Yani şunu demek istiyor. Tv’nin olmasının sebebi onu bir fabrikanın üretmesidir. Ya da bir resmin var olma sebebi bir ressamdır. Bu konuda Paul Devies şöyle der;
“Zamanın olmadığı yerde ise, alışılmış anlamda nedensellik de olmaz.” (PAUL DEVİES, SON ÜÇ DAKİKA S.35)
Nedensellik yani her sonucun bir sebebi muhakkak gerekir. Ama bu zaman ve mekanın olduğu yerde geçerlidir. Yani bizim evrende. Allah zamandan ve mekandan bağımsız bir güçtür. Zaman ve mekanı kendisi yaratmıştır ve bunların mahkumu değildir. Her sonucun bir sebebi vardır ilkesi sadece evrenimizde geçerli bir kanundur. Allah bir sonuç olmadığı için onun bir sebebi de yoktur. Siz her şeyin nedeni olan bir varlıktan söz ettiğinizde yani zorunlu varlıktan (İbn-i Sina’nın tabiriyle) söz ettiğinizde onun nedeni nedir diyemezsiniz. Çünkü o hiçbir şeyin sonucu değildir. Şimdi bir topa vurduğunuzu düşünün. Top sizden uzaklaştı. Sonuç ne? topun uzaklaşması. Peki bunun sebebi ne? Sizin topa vurmanız. Yani topa vurmanız neden , topun uzaklaşması sonuçtur. Her sonucun onu oluşturan bir sebebi vardır. Ama zorunlu varlık nedeni olmayan varlıktır. Çünkü hiçbir şeyin sonucu değildir. İnsan’ın var olma sebebi Dünya’dır. Dünya sebep insan sonuçtur. Dünyanın var olma sebebi galaksimizdir. Galaksi sebep , Dünya sonuçtur. Galaksimizin var olma sebebi evrendir. Evren neden, galaksi sonuçtur. Evrenin var olma sebebi Allahtır. Allah nedendir, evren sonuç. Ama Allah nihai kaynaktır. Allah’ın herhangi bir olayın sonucu olmadığı için Allah’ın nedeni nedir sorusu yanlıştır.
Şöyle somutlaştırayım. Bir kitaptan bir söz okudunuz. Bu sözü kimin söylediğine dair ne kadar geriye giderseniz gidin illa bir insan’da duracak. O sözün kaynağı o insan olacak gerisi yok. Tanrı’da böyledir. Ne kadar geriye giderseniz gidin o ana kaynakta duracaksınız. Çünkü bu onun tanımında var. Bilinen ve bilinmeyen her şeyi o yarattı. Ama sadece kendisi hep var(dı). Sonsuz silsileler mantıken geçersizdir. Mesela bugün evrendeki her yıldız, her galaksi, her gezegen, her canlı kısacası her şey sonsuza kadar geriye gitmez. En fazla Big Bang’e kadar 13.5 milyar yıl geriye gidebiliriz. Oradan sonra bir kaynak olması gerekir.Kısacası her şeyin değil var olmaya başlayan her şeyin bir sebebi vardır.
Bu soru bilim felsefesine aykırıdır
Bilim felsefesine göre bir şey en iyi açıklamaysa o şeyin de açıklaması olması gerekmez. Şimdi örnek verelim. Daha önce hiç gitmediğiniz ıssız bir adaya ilk defa gittiğinizi varsayalım. Adada bir bisiklet gördüğümüzü. Bisikleti görünce ilk açıklamamız ne olurdu? İlk düşüncemiz “Bu adaya daha önce insan gelmiş olmalıdır” şeklinde olurdu. Bu bisikleti insan buraya bıraktıysa, insanı kim buraya bıraktı? Sorusunu sorup , bu yüzden “bu bisikletin açıklaması insan olamaz” diyebilir miyiz? Kaynağın insan olduğunu söyleyebilmek için insanı da açıklamak gerekiyor mu? Elbette hayır! Zaten her şeyin açıklaması olması gerekseydi bilimi çürütmüş olurduk. Çünkü o zaman hiçbir bilimsel veri yeterli olmazdı (o verilerin de açıklaması olması gerektiği için). Yukarıdaki bisiklet örneğini tekrar anlatayım. Issız adada bir bisiklet bulduğunuzu düşünün. Bu bisikleti kim yaptı sorusunun bilimsel en iyi açıklaması insandır. Ama siz kalkıp da “hayır cevap insan olamaz peki insanı kim yarattı?” derseniz bu dünyada hiçbir sorunun bilimsel cevabı olmaz. Anladınız inşallah. Aynı mantık ile evreni Allah yarattı? diyen birine “Hayır ! Eğer Allah yarattıysa Allah’ı kim yarattı?” demeniz evreni kim yarattı sorusunu sonsuza dek cevapsız bırakmak için kurgulanmış bir demogojidir.
Bu konuya bir örnek daha vereyim. Diyelim ki birisi önünüzdeki “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabı işaret ederek “Bu kitabı kim yazdı? Bu eserin sahibi kim?” diye sordu. Siz de ona Richard Dawkins dediniz. O da size “Bu yeterli değil, Richard Dawkins’i kim yarattı? Richard Dawkins’in sahibi Kim?” dese ne olur? Saçma olur . Çünkü o eseri yazanın sahibi Dawkinstir. En iyi açıklama budur. Eğer bu kitabı Dawkins oluşturduysa Dawkins’i kim oluşturdu? deyip kitabın yazarı açıklamasını kabul etmez ve açıklamanın da açıklamasını isterseniz, şu an Dünya üzerinde bildiğiniz her bilimsel veriyi reddetmeniz gerekirdi.
Allah ile ilgili elimizdeki verilere biraz daha bakalım
1. Şu açıdan bakın. Allah kendisini sonsuz bir kudret olarak tanımlıyor. Sonsuz bir kudreti (Tanrıyı) yaratacak olan kudret sonsuzun üstünde bir kudret (Tanrı) olmalıydı. Yani bu iddia mantık dışıdır. Allah sonsuz güç ise onu yaratacak olan güç sonsuz+1 gücünde olmalıydı. Bu ise abes bir durumdur. Çünkü sonsuzdan daha güçlü bir rakam yoktur.
2. Allah zati bir varlıktır. Ne demek bu? Özelliği kendinden olan demektir. Şöyle bir örnek vereyim. Bütün ıslak maddelerin ıslaklık kaynağı sudur. “Peki suyun ıslaklık kaynağı nedir?” diye sorulmaz. Çünkü suyun ıslaklığı kendindendir. Kaynak kendisidir.
3. Her yaratılanın bir yaratıcısı vardır, ama yaratıcının yaratıcısı olamaz. Bu yüzden konuşurken asla her şeyin yaratıcısı vardır denilmemeli. Her şeyin yaratıcısı vardır demek Tanrı’nın da yaratıcısı var demektir. Bunun yerine şöyle denilmeli: her yaratılanın yaratıcısı vardır.
4. En basitinden kelime-i şahadette ne diyoruz. Allah’tan başka ilah yoktur. Bu ne demek? Allah’tan başka yaratıcı gücüne sahip bir varlık yoktur demek.
Eğer Allah yaratılmamış ise sonsuz olmak zorundadır. Peki bir ateistin Allah’ın sonsuz olduğu varsayımına itiraz etme hakkı var mıdır? Yoktur. Eğer Allah varsa bir ateist onun sonsuz olduğunu da kabullenmelidir. Eğer Allah yoksa evren sonsuz olmak zorundadır. Yani evren ezeli olmak zorundadır ki biri evreni yaratmış demeyelim. Samimi bir ateist evrenin ezeli olduğuna inanmalıdır. Aksi halde başlangıcı olan bir evren modeli şu soru uçurumuna bizi yuvarlayacaktır. O halde başlangıcı olan bu evreni ne başlattı? Evrenin başlangıcı varsa buna ne sebep oldu diye sormak gayet yerinde değil midir? Tanrı mı yoksa? Fakat ,Big Bang evrenin ezeli olmadığını gösterdi. Şimdi ne olacak ? Ben bir ateist olsaydım Ya deist ya da agnostik olurdum herhalde. Çünkü bilim ateizme sırt çevireli 90 yıl oldu. Big Bang ateizmin güvendiği karlı dağlar. Bir zamanlar evrenin sonsuz olduğuna inanan ateistler Allah’ın sonsuz olabileceğine niçin ihtimal vermiyor? Bu kısımda Dawkins yine parlak fikrini bize sunuyor ve diyor ki “Tanrı evrenin yapısından daha karmaşık, bu yüzden Tanrı açıklamasına başvuramazsın. Bir açıklama bir fenomenden (olaydan) daha basit olmalıdır” Dawkins’in bazı yanılgılarına anlam vermek zor. Allah’ın varlığının karmaşık olduğunu nerden çıkardı. Bir biyolog gözüyle Tanrıyı laboratuarında incelemiş gibi konuşuyor. Allah’ın varlığı karmaşık falan değildir. Tek oluşu mu karmaşık? Allah evrendeki cisimler gibi dağınık ya da sonsuz parçalardan oluşmuyor ki karmaşık olsun. Allah’ın ilmi karmaşık olabilir. Dawkins bu iki kavramı karıştırıyor. Varlık bakımından Allah evrenden daha karmaşık değildir. Bizim gibi atomlardan oluşmayışı, yiyip, içmemesi, ezelden beri var olması ve ebediyen olacak olması sebepleriyle onun varlığını beynimizde oturtamıyorsak bu onun karmaşıklığını göstermez. Onu zihnen fethedemememiz bile onun Tanrı olduğuna yeterli kanıt değil midir?
Sunuç olarak Tanrı varsa diyen biri Tanrının tüm vasıflarını da kabul etmek zorundadır. Aksi halde çarpık Tanrı anlayışıyla daha çok saçma sorular üretilir. Mantıklı düşünün, ilk insansı toplumlardan ilk bilinçli topluma insanoğlunun dünyanın yuvarlak olduğunu anlaması bile 3 milyon yıl sürdü. Bu kadar kibirli olunmamalı. Benim üstün kafam yaratılmamış olmayı kavrayamıyorsa öyle bir varlık yoktur demek kibirdir. Unutmayın yüz binlerce yıldır hastalıkların ne olduğunu bile kavrayamıyorduk. O zamalar bakteri gibi iğne ucundan daha küçük bir şeyin insanları hastalandırdığını insanlar kavrayabiliyor muydu? İnsanın içine şeytan girdiği zannediliyordu. Ya da cin çarptı falan deniliyordu. Gözümüz belli frekansın dışındaki renkleri bile görmüyor. İnsan beyninin sonsuz akıl ve kudret olan, mekan ve zaman yokken var olan, bizim gibi sonradan yaratılmamış olup hep var olan, ölmeyen, doğmayan, yemeyen, uyumayan, dinlenmeyen, korkmayan, sıkılmayan, atomlardan oluşmamış, kudreti ve gücü karşısında durulamayan, aynı anda tüm evrendeki her canlıyı, her atomu, her protonu bile kontrol eden, aynı anda tüm canlıların zihninden geçenleri bilen , ve biz doğmadan evvel bizim ölünceye kadar yapacağımız her şeyi bilen bir Tanrı’yı siz bu akılla kapsayacağınıza ve onu fethedeceğinize inanıyorsanız kibir tüm benliğinizi ele geçirmiş acizliğinizi görme duyularınızı felç etmiş demektir. Ya da kıskançlık mı Tanrı’nın yaratılmamış olduğu gerçeğini kabullenmemizi engelliyor? Biz hep var değildik, hep var da olmayacağız onun gibi. Acaba az da olsa Tanrı’yı kıskandığımız için mi kabullenemiyoruz? Bilmiyorum.
- Kur'an'a Göre Abdest Nasıl Alınır, Hangi Hallerde Bozulur?
- Salat-ı Tefriciye Nedir ? İslam’da Bir Karşılığı Var Mıdır?
- Kur’an’da Ramazan Bayramı Geçiyor Mu?
- Dinozorlar Niçin Kuran’da Geçmez? Kur’an İnsan Ürünü Mü?
- Aişe Validemiz Hz. Muhammed İle Kaç Yaşında Evlendi?
- Kur’an Kadınları Dövmeyi Emrediyor Mu? Nisa 34’ü Anlamak (Bölüm-2)
- Hz. İsa’nın Annesi Meryem Nasıl Hamile Kaldı?
- Hz. Muhammed Evlatlığının (Zeyd) Eşiyle Evlendi Mi?
- İslam Dininde 3 Defa Boş Ol Denildiğinde Boşanma Gerçekleşir Mi ? İslam'da Gerçek Boşanma Süreci
- Hz.Muhammed ve Sevr Mağrasındaki Yılan Hikayesi Doğru mu ?
- Ettahiyatü Şirk Midir? Peygamberimiz Namazda Ettahiyatü Duasını Okudu Mu?
- Kur'an'da Namaz Nasıldır? Namaz Hadisler Olmadan Kılınabilir Mi?